Vincent Willem Van Gogh

ÖZET
Kulağını ressam dostu Gaugen le kavga ettikten sonra kesen deha depresif resim dehası. İzlenimcidir. Kalp hastası olduğu söylenir. Kullandığı bitkisel ilaçlar yüzünden sarı toplar şeklinde hayaller gördüğü ve resimlerine bunları yansıttığı iddia edilmektedir. Resim tarihinin en önemli portrelerin dendir.

HAYATI
Vincent Willem Van Gogh, 1853 yılında Hollanda ‘nın güneyindeki Noord-Braband bölgesinde bulunan Zundert kasabasında, Protestan rahibi Theodorus van Gogh ve Anna Cornelia van Gogh’un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Van Gogh’un doğumundan bir yıl önce, annesi hamileydi fakat hamileliği ölü bir doğum ile sonuçlanmıştı. Bu bebeğe Vincent ismi verilmesine karar verilmişti. Bu isimden vazgeçmeyen aile daha sonra doğan bebeklerine aynı ismi verdi. Bu olayın genç Van Gogh’u derinden etkilediği ve Van Gogh’un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Van Gogh’un Theodorus ve Cornelius isimli iki erkek, Elisabeth, Anna, Wil isimlide üç kız kardeşi bulunmaktadır.

Van Gogh, 1864’te yaşadığı kasabaya 30 km uzaklıktaki Zevenbergen yatılı okuluna yazıldı. 1866’da ise ortaokul için Tinburg’a geçti. 1868’de eğitimini yarıda bırakarak kasabaya döndü. Sonradan kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta, çocukluk yıllarını “kasvetli, soğuk ve kısır” olarak betimlemekteydi. 1869’da, on beş yaşındayken, amcası Vincent aracılığıyla Lahey’deki bir sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873’te firmanın Brüksel ofisine geçti. Mayıs 1873’te firma Van Gogh’u İngiltere’ye yolladı. Londra’nın güneyine yerleşen Van Gogh, işindeki başarısı sayesinde kısa sürede babasından bile çok para kazanmaya başladı. Ev sahibinin kızından hoşlandı, fakat ona açıldığında, kız gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyerek onu reddetti. Van Gogh İngiltere’de kaldığı süre içerisinde giderek içine kapandı ve dindarlaştı. Firma 1875 yılında onu Paris ofisine yolladı. 1876 yılında artık sevmediği simsarlık işini bıraktı ve İngiltere’ye döndü. Londra’nın güneydoğusundaki Ramsgate kasabasında bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Temmuz 1878’de bundan da vazgeçerek ailesinin yanına döndü. 1879 yılının Ocak ayında ise misyonerlik amacıyla Belçika’da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage’a yerleşti. Van Gogh burada madencilerin kötü yaşam koşullarından çok etkilendi. Madencilerle olan iletişimin iyi olması için, onlar gibi kötü koşullarda yaşadı, yemek ve kıyafetleri işçilere verdi, saman üzerinde uyumaya başladı.1879 yılının Temmuz ayında “rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği” için kilise tarafından işine son verildi, fakat Van Gogh buna rağmen bir yıl daha bölgeden ayrılmadı. 1880 yılında, kardeşi Theo ona resim konusunda kariyer yapması için tavsiyede bulundu. Bunun üzerine sanat eğitimi almak için Brüksel’e gitti. Bürüksel’ de Güzel Sanatlar Okulu’na başvurdu fakat sonradan fikrini değiştirerek 1881 yılının Nisan ayında ailesinin yanına döndü. Etten’e döndükten sonra resim sanatı üzerine kitaplar okumaya ve sık sık resim yapmaya başladı. Resimle ilgilenmenin dışında bir taraftan da kendisinden yedi yaş büyük olan dul kuzeninden hoşlanmaya başladı. Kuzenine evlenme teklif etti, fakat kuzeni teklifi “hayır, asla, asla” sözleriyle reddedildi. Fakat Van Gogh aşkını saplantıya dönüştürdü, Kee (kuzeni) kendisini görmeyi reddedince Kee’nin babası ile defalarca görüşüp Kee’yi istedi. Fakat eniştesi kızının maddi olarak şartları iyi olmayan bir adamla evlenmesini istemiyordu. Bir keresinde Van Gogh, Kee’yi görebilmek için eniştesine baskı yaparken, elini bir mum alevi üzerinde tutarak “elimi alev üzerinde tutabildiğim müddetçe onu göreyim” dedi, ama eniştesi mumu üfleyerek söndürdü. Kuzeni konusunda ısrarı ve farklı sebepler yüzünden babasıyla kavga ettiler. Bu kavgadan sonra 1881 yılının Aralık ayında bir kez daha aile evinden ayrılıp Lahey’e yerleşti. Van Gogh bir süre Lahey’li ressam Anton Mauve’un yanında çalıştı. Fakat Mauve çok geçmeden Van Gogh’la arasına mesafe koydu. Van Gogh’a göre bunun sebebi, kendisinin alkolik bir fahişeyle yaşamaya başlamasıydı. Van Gogh, Sien ismiyle bilinen, fakat asıl adı Clasina Maria Hoornik olan bu kadınla 1882 yılı Ocak ayı sonlarında tanışmış, ve kadının beş yaşındaki çocuğuyla beraber kendi evinde yaşamaya başlamıştı. Sien 1883 yılının Temmuz ayında bir erkek çocuk doğurunca ona da bakmaya başladı. Sien bu çocuğa Willem ismini verdi. Willem sonradan Van Gogh’un oğlu olduğunu iddia etmesine rağmen, doğum tarihi bu iddiayı desteklememektedir. Van Gogh’un bu kadınla olan ilişkisi ailesini de rahatsız ediyordu, ve ailesi Van Gogh’a Sien’i bırakması yönünde baskı yapmaya başladı. Van Gogh ilk başlarda bu baskıya direndi fakat 1883 yılının Eylül ayında Sien ve çocuklarını ortada bırakarak Lahey’den ayrıldı. Altı hafta boyunca Hollanda’nın kuzeyindeki Drenthe’de dolaşıp resim yaparak yaşadı. 1883 yılının sonlarında ise ailesinin yanına döndü. Van Gogh, Sien ile beraber yaşadığı on dokuz ay boyunca, Sien ve çocuklarının onlarca resmini yapmıştır. Van Gogh, Nuenen’de kendini tamamen resme verdi. Çevresi hakkında gözlem yapıyor komşularını, tarlada çalışan işçileri, kulübelerinde kıyafet dokuyan dokumacıları resmediyordu. 1884 yılının sonbaharında, Margot Begemann adlı bir komşu kızıyla ilişki yaşamaya başladı. Fakat bu ilişkisine de hem kendi ailesi hem de kızın ailesi onay vermedi ve evlenmelerine karşı çıktı. Bunun üzerine striknin içerek intihar etmeye teşebbüs eden Margot’u Van Gogh hastaneye yetiştirdi. 26 Mart 1885’te babası bir inme sonucu hayatını kaybetti. Bu ölüm Van Gogh derin bir yasa girmesine neden oldu. Aynı tarihlerde Paris’te Van Gogh’un resimleri insanların ilgisini çekmeye başlamıştı.1885 yılının baharında Van Gogh, bugün ilk önemli eseri kabul edilen Patates Yiyenler’i bitirdi. Ağustos ayında ise resimleri Lahey’deki bir galeride ilk kez sergilenmeye başladı. Eylül ayında resim yaparken model olarak kullandığı kızlardan birini hamile bırakmakla suçlandı. Bunun üzerine kasabanın Katolik rahibi, kasabalıların Van Gogh’a modellik yapmalarını yasakladı. Van Gogh, Nuenen’de çizdiği tüm resimlerde hep doğal ve karanlık renkleri kullanmayı tercih etti. Oysaki daha sonraki eserlerinde ağırlıklı olarak canlı renkleri kullanacaktı. Van Gogh ‘un resimlerini kendinden 4 yaş küçük kardeşi Theo satıyordu. Resimlerin satılmamasının nedeni olarak kardeşini görüyor ve sitem ediyordu. Oysaki Theo Paris’te renkli izlenimci resimlerin çok sattığını, onun resimlerinin ise fazla karanlık bulunduğu için satılmadığını söylüyordu. Nuenen’de yaşadığı toplam iki yıl süresince karakalem, suluboya birçok resim yapmış, ayrıca yaklaşık 200 kadar yağlı boya resim üretmiştir. 1885 yılının Kasım ayında Anvers’e taşınarak bir resim galerisinin üst katında yaşamaya başlamıştır. Resimlerin satışından gelen tüm parayı resim yapabilmek için malzemelere ve modellere harcamaya başlamıştı, bununla beraber kendini ve sağlığını ihmal etmekteydi. Günleri sadece ekmek yiyerek, kahve ve sigara içerek geçiriyordu. Bunların dışında birde çok fazla absint içiyordu. Dişlerinde sağlık problemleri olmaya başlamıştı. Bugün düşünüldüğünde problemlerin kaynağının, vitamin eksikliğine bağlı olduğu düşünülen dişlerde gevşemeler ve ağrılar olduğu düşünülmektedir.1886 yılının Ocak ayında Antwerpen Güzel Sanatlar Okulu’na yazıldı. Fakat sağlık durumu birkaç hafta sonra kötüleşmeye başladığı için kendine güvenemedi ve okuldan ayrıldı. Şubat ayının çoğunu hasta olarak geçirdi. Daha fazla yalnız kalamadığı için 1186 yılının Mart ayında Paris’e, kardeşi Theo’nun yanına taşındı. Van Gogh, Anvers’de geçirdiği dönemde, ukiyo-e adıyla bilinen Japon gravürlerine ilgi duymaya başlamış ve bu tarzı kendi resimlerinde de kullanmıştır. Daha önce Theo ile yaptığı yazışmalar Van Gogh’un zamanını nasıl geçirdiği hakkında bize bilgi vermekteydi. Fakat bu dönemde iki kardeş beraber yaşadığı ve yazışmalar olmadığını için bu dönemi nasıl geçirdiği hakkında maalesef az bilgi bulunmaktadır. Van Gogh Paris’te bir süre ressam Fernand Cormon’un atölyesinde çalıştı. O dönem Paris’te izlenimcilik ve henüz yeni filizlenmekte olan yeni izlenimcilik hakim olan sanat akımları idi. Signac ile tanışan Van Gogh, arkadaşı Émile Bernard ile birlikte noktacı stili denemeye başladı. Bu stilin özelliği resimlerin, çok sayıda ufak renk noktasının sabırla kanvasa işlenmesiyle oluşturuluyordu. Van Gogh ve Theo’ un arası beraber yaşamanın getirdiği problemler yüzünden bir ara açıldı fakat 1887 yılı baharında aralarını düzeltmeyi başardılar. 1887 yılının Kasım ayında ressam Paul Gauguin ile tanıştı. Paul Gauguin Danimarka’dan Paris’e yeni gelmişti. İki ressam bazı eserlerini değiş tokuş ettiler. Bu arkadaşlık, maalesef bir yıl kadar sonra dramatik bir biçimde sonlanacaktı. 1888 yılının Şubat ayında Güney Fransa’ya gitmeye karar verdi. Bu seyahatin amacı Van Gogh’un şehir hayatından ve Paris’in soğuk kışlarından bunalmasıydı. Van Gogh, aldığı bu kararla güneşli Güney Fransa kıyılarına doğru yola koyuldu. Paris’te geçirdiği iki yıl onun yaklaşık olarak 200 eser yaratmasına sebep oldu. Van Gogh, Güney Fransa’daki Arles kasabasına yerleşirken resim yapmanın dışında burada ütopik bir sanat kolonisi kurma gibi hayalleri vardı. Mart ayı boyunca manzara resimleri çizdi, bu resimlerinden üçü Paris Bağımsız Ressamlar Topluluğu’nun o yılki sergisinde sergilendi. Arles’ te kaldığı süre içinde maddi durumuna bağlı olarak birkaç otel değiştirdi. Mayıs ayında, bugün “Sarı Ev” olarak bilinen boş evin dört odasını tuttu ve atölye olarak kullanmaya başladı. Ağustos ayı boyunca, bir dizi boyunca vazolu ayçiçeği resmi yaptı. Bugün Ayçiçekleri ismiyle tablolar bu süreçte yapılmıştır. Eylül ayında yatak satın alarak Sarı Ev’e iyice yerleşen Van Gogh, aynı sıralarda Teras Kafe adlı meşhur eserini yapmayı bitirdi. Sarı Ev’i, kurmak istediği sanat kolonisinin merkezi olarak düşünüyordu. Bu düşünceyle arkadaşlarını davet etti. Gauguin, uzun bir süre tereddüt ettikten sonra daveti kabul etti. Fakat Gauguin, gelebilmesi için parasal destek gerekiyordu. Parasal destek Theo tarafından yapıldıktan sonra Gauguin Arles’ e gelerek Sarı Ev’e yerleşti. Gauguin ve Van Gogh, Kasım ayı boyunca Arles’te birlikte resim gezilerine çıktı, farklı resim teknikleri üzerine uzun tartışmalar yaptı. İki ressamında ruhsal durumları dengesizdi bu durum resim hakkında yaptıkları tartışmaların kızışmasına neden oluyordu. Sonbaharın bitmesi nedeniyle havalar soğumaya başlaması , geziye çıkmalarına engel teşkil etmekteydi. Hava almadan aynı evin içinde yaşamaları durumun daha kötüye gitmesine sebep oldu. Ruh sağlığı günden güne daha fazla bozulan Van Gogh, Gauguin’in kendisini terk edeceğinden korkmaya başladı. Bu gergin durum, 23 Aralık 1888 gecesi bir krizle sonuçlandı. Bir kavga sonucu sinirle evden çıkan Gauguin’i bir süre takip etti. Takip sonucunda bir süre sonra eve döndü ve kendi sol kulağının alt kısmını kesip kopardı. Kopardığı parçayı ise bir bez ya da kâğıt parçasına sarıp yerel bir genelevde çalışan Rachel adlı bir fahişeye verdi. Genelev yetkilileri polisi çağırdılar ve polisler baygın halde bulunan Van Gogh’ u hastaneye kaldırdı. Bu olayı ertesi sabah öğrenen Gauguin, kardeşi Theo’ya haber verdikten sonra Arles’den ayrıldı ve bir daha Van Gogh’la hiç görüşmedi. Van Gogh bu olaydan sonra hem fiziksel hem de ruhsal sağlığının iyileşmesi için bir süre hastanede kaldı. Van Gogh,1889 yılının Ocak ayında hastaneden çıkarak Sarı Ev’e yerleşti. Fakat hastaneden çıkmasına rağmen ruh durumu iyileşmediği için halüsinasyon ve zehirlenme paranoyası sebebiyle, Şubat ayı başında hastaneye geri döndü. Hastaneden on gün sonra çıktı fakat kasabalıların endişesi ve baskısı nedeniyle Mart ayı başında polis zoruyla tekrar hastaneye yatırıldı. Hastane tarafından Nisan ayında ise arkadaşı Paul Signac’ın gözetiminde evine dönmesine izin verildi. Kasaba halkı tarafından istenmediğinin farkında olan Van Gogh, Theo’nun tavsiyesi üzerine, Arles’a 30 km uzaklıkta olan Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine geçmeyi kabul etti, ve 8 Mayıs 1889’da Arles’dan ayrıldı. Van Gogh, hastanede doktor gözetiminde resim yapmaya devam etti. 1889 yılının Haziran ayında en bilinen eserlerinden biri olan Yıldızlı Gece’yi yaptı. Van Gogh bu eserinde, Güney Fransa’da yattığı akıl hastanesinin penceresinden gördüğü gökyüzündeki öğeleri abartılı bir şekilde resmetmiştir. Temmuz ortasında geçirdiği nöbetlerden birinde tekrar boyalarını yemeye kalkışınca bir süre resim yapmasına izin verilmedi. Fakat doktorları tarafından durumu düzelince resim yapmaya devam etmesine izin verildi. Hastanede geçirdiği zaman boyunca zamanı çok monoton geçiyordu. Dışarıya sadece kısa yürüyüşler için doktor gözetiminde çıkmaktaydı. Zamanının çoğunu odasında geçirmesi resim yaparken konu bulamamasına neden olmaktaydı. Bu nedenle hastanede yattığı bu dönemde farklı ressamların ve kendinin daha önce yapılan resimlerinin farklı yorumlarını yapmaya başladı. 1889 yılının sonu ve 1890 yılının başında bir dizi yeni nöbet geçiren Van Gogh, aynı sıralarda Paris’te ünlenmeye başlamıştı.1890 yılının Ocak ayında Mercure de France dergisinde çıkan bir yazıda, Van Gogh’dan “dahi” diye bahsedilmekteydi. Van Gogh, 1890 yılının Mayıs ayında Saint-Rémy’den ayrılıp Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise’a geldi. Buraya gelmesinin nedeni daha önce ruhsal problemleri olan ressamlarla ilgilenen Dr. Paul Gachet’ nin gözetiminde olmak ve kardeşi Theo’ya da yakın olarak yaşamaktı. İlk başlarda doktorunun kendisinden bile hasta olduğunu ifade etmiş fakat sonraları iyi geçinmeye başlamıştır. Bu nedenle de doktoruna ait portreler resmetmiştir. Hastanede kaldığı süre boyunca kendini tamamen resme veren Van Gogh, burada geçirdiği 70 günde yaklaşık 70 yağlıboya resim üretti. Hastanede kaldığı süre boyunca annesi ve kız kardeşiyle mektuplaştı. Yazdığı son mektupta ise, kafasının geçen yıla göre çok daha sakin ve huzurlu olduğunu yazdı. 27 Temmuz 1890’da resim malzemelerini alıp bir tarlaya yürüyen Van Gogh, kendisini tabancayla göğsünden vurdu. Zorda olsa yürüyerek kaldığı otele döndü ve yatağına uzandı. Yaralandığını farkeden otel sahibi, kasaba doktoru Mazery’yi ve Van Gogh’un doktoru Gachet’yi çağırdı. Doktorlar, göğsündeki merminin çıkarmanın çok riskli olduğuna karar verdiler ve kardeşi Theo’ya hemen gelmesi için haber yolladılar. Vincent Van Gogh, 29 Temmuz 1890 sabahı saat 1:30 sularında, kardeşi Theo’nun kollarında öldü, ve Auvers-sur-Oise’a gömüldü. Van Gogh’ un ölümünden altı ay sonra Theo da uzun yıllardır mücadele ettiği frengi hastalığına yenilerek hayata gözlerini yumdu. Theo’ nun naaşı önce Utrecht’e gömüldüyse de, karısı Johanna’nın isteği üzerine 1914’te Auvers-sur-Oise’a getirildi ve Van Gogh’un mezarının yanına gömüldü. Van Gogh’un doktoru Dr. Gachet’ nin bahçesinden alınarak mezar taşlarının arasına dikilen sarmaşık filizi, bugün birbirine yakın iki kardeşin mezarlarını tamamen kaplamıştır. Van Gogh’u özellikle hayatının son iki yılında çok ciddi şekilde etkilemiş olan akıl hastalığı için bugün bile 30’ dan fazla teşhis koyulmuştur. Bunlardan bazıları, şizofreni, bipolar bozukluk (eski adıyla manik depresyon), frengi, boya zehirlenmesi (soluma veya yutma yoluyla), Ménière hastalığı ve güneş çarpmasıdır. Kötü beslemenin, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğünün muhtemelen hastalığın etkilerini arttırdığı düşünülmektedir. Van Gogh’un özellikle son dönem eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürülmektedir. Bu konudaki teorilerden birine göre, Van Gogh’un bolca içtiği absintte bulunan tuyon adlı madde, zamanla Van Gogh’un görüşünü bozarak herşeyi sarımtrak renkte görmesine neden olmuş, bu da ressamın eserlerinde çok net olarak resmedilmiştir. Bir başka teoriye göre ise, hastalığının tedavisi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir. Yüksük otunun sarımtrak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinen bir gerçektir.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com