KÜBİZM


Girl Before a Mirror – Picasso

Kübizm, 20. yüzyıl başındaki temsile dayalı sanat anlayışından saparak devrim yapan Fransız sanat akımıdır. Kübizm terimi I. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda Paris’te gelişen bir resim akımını temsil etmektedir. “Doğadaki her şey küreye, koniye ve silindire dayanır.” Paul Cezanne Cezanne’nin yukarıdaki sözünden hareket eden bu akımın sanatçıları çevresindeki her şeyi geometrik biçimler olarak görmekteydi. Kübizmi Empresyonist görüşe bir tepki olarak incelemek gerekmektedir. O dönemde Avrupa’da biçimlenmekte olan modern sanatın ışığın geçici etkilerini resmetmek olan izlenimcilerden hoşnut olmayan bir genç ressamlar kuşağı yetişmekteydi. Fakat bu ressamlar Matisse’in çevresinde toplanmış olan fovların çok renkli resim sanatından hoşlanmıyorlardı. Empresyonizm’e egemen olan görme duygusu yerine, Kübist’ ler aklın gücünü ortaya koymak istiyorlardı. Tablolarını sağlam temellere oturtmak istiyor ve bu konuda ressam Paul Cezanne’ın izinden gitmek istiyorlardı. Nitekim bu ressamlar, Cezanne’dan, onun son Provence manzaralarından ve natürmortlarından esinlenip, bundan da kübizmi var ettiler. Manifestosu yazan Apollinaire, bir taklit sanat değil tasarım sanatı olduğunu ifade etmektedir. Kübizm adı, Georges Braque’ın bir tablosunu gören bir sanat eleştirmeni olan Louis Vauxcelles’in bu tablo için “küçük küpler” sözünü kullanmasıyla ortaya çıkmıştır. Bir yanılgı sonucu yeni resme uygulanan bu deyim, Picasso ve Georges Braque’ın o tarihlerde birbirine pek benzeyen ilk kübist eserleri konusunda bir fikir vermektedir. Her ikisi de hacimlerin iç içe geçtiği portreler, manzaralar, natürmortlar çizmekteydi. Onlar iki boyutlu olan tuvalin yüzüne doğada üç boyutlu olan nesneleri çizebilmenin çarelerini araştırıyorlardı. Bu, bütün resim sanatının sorunuydu; ama o zamana kadar, derinlik izlenimi perspektif aracılığıyla verilebilmekteydi. Picasso ile Braque, bir tablonun ne olduğunu unutturan çözüm yolunu bir yana bırakmışlardır. Tablo, onlara göre aslında dümdüz bir yüzeydir. Braque ile Picasso, biçimleri tuvalin üzerine kademeli sıralayarak üst üste yerleştirmişlerdir. Zaten onların niyeti, gerçeği gördüğümüz gibi değil, olduğu gibi göstermektir. Yerimizi değiştirmeden bir nesneye baktığımız zaman onun sadece bir kısmını, bir köşesini veya bir yüzünü görürüz. Kübistler nesneleri, sanki çevresinde dolaşıyorlarmış gibi, birkaç bakış açısından, cepheden, yandan, üstten, alttan bakarak aynı imge üzerinde göstermişlerdir. Aynı şekilde, bir yüzü hem yandan, hem de iki gözü görülecek biçimde vermeyi amaçlamışlardır. 1911 yılına doğru Braque ve Picasso için, nesneleri kat kat açıp saydam küçük yüzeylere bölmek, kenar çizgilerini kırmak, gerçek bir oyun haline gelmiş, neyin resmini yaptıklarını anlamak giderek zorlaşmıştır. İki ressam o sıralarda Avrupa’nın başka merkezlerinde doğmakta olan soyut sanata çok yaklaşmışlardır. Kübistler, sanatlarını geliştirirken gerçeği tamamen özgün bir biçimde resim sanatına sokmak amacını üstlenmişlerdir. Resme tamamen yabancı öğeleri (kâğıt, gazete parçaları, kibrit çöpleri) tablolarına sokmuşlar, hatta boyalarına kum karıştırdıkları da olmuştur. Bütün bunlar günümüz resim sanatında sık sık rastlanan durumlardır fakat o dönem için ilk durumundaydılar. Kübistler bunu hem gerçek ile ilişkilerini yitirmediklerini göstermek, hem de resimde imtiyazlı madde diye bir şey olmadığını, bir tablonun herhangi bir şeyle yapılabileceğini göstermek için yapmışlardır. Onlar için geçerli olan tablo ile biçimlerin tutarlı bir kompozisyonu oluşturmasıdır. Açıklık kaygısıyla, yapısal çizgileri iyice azaltmışlar ve kompozisyonlarına, hemen belirli bir nesneyi akla getiren resmedilmiş biçimleri eklemişlerdir. Örneğin; bir gitarı belirtmek için teller ve bir eğri, keman için üzerindeki delikleri, şişe için ise şişenin boynunu çizmekle yetinmişlerdir. Kübizm sanat felsefesi olarak, ayrı ayrı yerlerde geçen şeylerin birlikte ve aynı zamanda cereyan ettiğini tasavvur ve tasvir etmek düşüncesi ile, karışıklıktan hoşlanma zevkinin birleştirilerek ifade edilmesi esasına dayanmaktadır. Nitekim kübistlerin eserlerinde karmakarışık imajlara ve dağınık kelimelere rastlanmaktadır. Kübistler, herhangi bir şeyde gözün türlü yönlerden görebildiği özellikleri, bir arada geometrik şekillerle göstermeye çalışmışlardır. Bu tarz resimlere kübik resim adı verilmektedir. Kübizm, eşyanın uzaklık ve yer içinde kapladığı hacim kanununu temel hareket noktası olarak ele almaktadır. Bu akıma mensup sanatçılar, resimde özün, değişmeyenin peşinde koştuklarını savunmaktadır. Bu sanatçılara göre, konunun sadece görünen yönünü değil, görünmeyen tarafını da göstermek gerekmektedir. Kübist edebiyatçıların gayesi ise, duygularla olayları birbirine karıştırmak, ayrı ayrı yerlerde geçen olayların birlikte, aynı anda olduğunu kabul etmek ve bu anlayışta eser vermektir. Bu yüzden kübistlerin eserleri oldukça karmaşıktır. Özellikle şairler, ressam Picasso’nun da etkisiyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olayları ve anlamları yakalamak gerekmektedir. “Söylenmemiş olanı”, “görülmemiş olanı” gün ışığına çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir. Kübistler, resimde renk oyunlarının yankılarını, güneş ışınlarının tabiat içinde uyandırdığı parıltıları bir yana bırakarak, eşyanın geometrik yapısına önem vermişlerdir. Bu bakımdan Kübizm, tabiatın yepyeni bir anlayışla değerlendirilmesidir. Onlar sanatlarının kaynağını duygudan çok, düşüncede aramışlar, esere düşünceyi katarak empresyonistlerin aksine, ilim yoluyla değil sanat yoluyla sanata varmak prensibini seçmişlerdir. Kübizmi Empresyonizmin doğrudan doğruya bir tepkisi olarak incelemek gerekmektedir. Empresyonizm, tablonun desen arkitektüral yapısını bir yana atarak, sadece atmosfer oyunlarını, güneş ve gölge cilvelerini resmetmek istemiş, form-biçim güzelliğine yer vermemiştir. Bir bakıma, yalnız hava oyunlarına da¬yanan estetiği formların sertliğini de ele almasına engel olmuştur. Kübistler ise renk oyunlarını, akislerini, güneş ışığının tabiat içinde uyandırdığı pırıltıları bir yana atarak eşyaların geometrik yapısını ön plâna almışlardır. Ancak bu alış, hiç de gerçekçi değildir. Eşyaların boşluk içinde kapladıkları yeri iyice belirtmek için onları parçalıyor, türlü cephelerinden göstermek istemişlerdir. Bu tutum, eşyanın ağırlığını kıymetlendirmek amacı ile o eşyayı parçalamak, ama parçaladıktan sonra resim sanatının araçları ile yeniden yapmak, “inşa” etmek demektir.

TEMSİLCİLERİ
Pablo Picasso
Paul Cezanne
Georges Braque
Amedeo Modigliani
Salvador Dali
Juan Gris
Kazimir Malevich
Leonardo Da Vinci
Guillaume Apollinaire
Max Jacob
Blaise Cendrars
Apollainaire

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com