Johann Wolfgang von Goethe

Son sözleri “Işık, daha çok ışık” olan ünlü Alman Deha Yazar …

Johann Wolfgang von Goethe 28 Ağustos 1749 tarihinde Frankfurt Groser Hirschgraben caddesindeki bugünkü Goethe Evi’nde dünyaya gelmiştir. Babası Johann Caspar Goethe, bir hukukçu olmasına rağmen, mesleğini icra etmemiş, fakat oğluna da, maddi sıkıntı çekmeden bir hayat sağlayan imkânlarıyla yaşamını sürdürmüştür. Babası araştırmacı ve geniş bilgiyle donatılmış bir kişiydi. Ayrıca aile içi problemlerle de yılmadan savaşacak kadar güçlü ve azimli bir insandı. ‘Textor’ soyadı ile doğmuş olan Goethe’nin annesi Catherina Elisabeth Goethe ise, Frankfurt’un varlıklı ve tanınmış ailelerinden birinin kızıydı. Annesi hoş sohbetli ve hayat dolu bir kadındır. Johann Wolfgang’dan sonra dört çocuk daha dünyaya getirmiştir, fakat bunlardan sadece Goethe’den biraz daha genç olan kardeşi Cornelia hayatta kalmıştır. Goethe ile kızkardeşi arasında her zaman sağlam bir güven ilişkisi olmuştur. Goethe, babasından disiplin, ciddiyet ve akıl unsurunu, annesinden ise hayal gücü, anlatma zevki ve duygu unsurunu almıştır. Tüm bu özelliklerini geliştirerek dengeli bir bütünlükten, henüz çocukluktayken nasibini almıştır. 1756 yılından 1758 yılına kadar, bir devlet okulunda öğrenim görmüştür. Aydınlıkçı ve modern görüşleri olan babası, oğluna, özel öğretmenlerin ışığında ve kendi yol göstericiliği doğrultusunda, küçük yaşlardan itibaren, oldukça iyi ve kapsamlı bir eğitim imkânı sağlamıştır. Goethe’nin çalışma takviminde, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Latince, Yunanca gibi dil öğrenimlerinin yanı sıra, bilimsel konular, din ve çizim gibi alanlar da yer almıştır. Ayrıca, çello ve piyano çalmayı, biniciliği, eskrimi ve dans etmeyi öğrenmiştir. Onu, görsel sanatlara yaklaştıran olay, Yedi Yıl Savaşları olmuştur. Avusturya – Fransa birliğinin Frankfurt’u işgal etmesinden hemen sonra, Goethe’le rin evi karargâh binası yapılmıştır ve Goethe, güzel sanatlara düşkün komutanlar sayesinde, Fransız sanatıyla tanışma fırsatı bulmuştur. Edebiyatla erken yaşta ilgilenmeye başlaması, annesinin gece anlattığı hikâyeler ve neşeli bir Luther – Protestan aileden aldığı İncil derslerinden ileri gelmektedir. Goethe, evde çok okuduğu için, babası ona yaklaşık 2000 ciltten oluşan bir kitaplık oluşturmuştur. Böylece Goethe daha çocuklukta Dr. Faust’un farklı hikâyelerini öğrenme imkânı bulmuştur. Goethe, babasının isteği ile 1765 yılında ilkbahar aylarında, Leipzig’de hukuk öğrenimine başlamıştır. İlk önceleri, toplumda saygı görmek adına, kılık-kıyafet ve görgü kuralları konusunda, şık yaşam tarzına ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Zaman ilerledikçe hukuk öğrenimini ihmal etmeye başlamıştır. Her ne kadar öğrencilerinin şiirsel denemeleri üzerinde çok durmasa da, Hıristiyan Fürchtegott Gellert’in derslerine katılmayı tercih etmiştir. Goethe’nin Frankfurt’ta yaşarken çizim derslerine devam ettirdiği dönemlerde Antik sanat anlayışı nedeniyle sempati duyduğu bir ressam Adam Friedrich ile burada tanışmıştır. Ressam ile Leipzig’de tanışması, hayatındaki önemli karşılaşmalardan biri olmuştur. 16 -17 yaşlarında olan Goethe, aynı zamanda, ailesinden uzakta özgürlüğün tadını çıkarmıştır. Tiyatro gösterilerine ileriki zamanlarda bir edebiyat klasiği haline gelecek olan ünlü draması Faust’un birinci bölümü için kendisine esin kaynağı olacak Auerbach lokantasında, arkadaşlarıyla akşamları vakit geçirmiştir. Goethe, ilk aşk macerasını da Leipzig günlerinde yaşamıştır. Bir zanaatkâr kızı olan Kätchen Schönkopf ile yaşadığı aşk, iki yıl sonra, iki tarafın da rızası ile sona ermiştir. Yaşadığı bu duygusal karışıklık, Goethe’nin yazı stilini etkilemiştir. Önceleri Rokoko kültürünün etkisi altında şiirler yazmış, bu yüzden şiirleri, üslup bakımından daha özgür ve daha coşkulu olmuştur. Fakat gerçek duygularla, Rokoko kültürünün her şeyi hafife alan üslubunu bütünleştirememiş ve Leipzig’i sevememiştir. Goethe 1768 yılı Haziran ayında ağır bir şekilde hastalanmıştır. Hastalığı farklı görüşler söz konusudur, ancak en yakın ihtimal, genç Goethe’nin gece ve hareketli sosyal hayatın etkisiyle bitkin düştüğü yöndedir. Eğitimini yazın daha rahat ve huzurlu bir ortamda sürdürebilmek için, 1770 yılında Frankfurt’a geri dönmüştür. Annesi ve kız kardeşinin bakıcılığında sağlığı iyiye gitmeye başlarken, aynı yıl, şiirlerinin bir araya getirildiği ‘Arnette’ adlı ilk şiir kitabını yayımlamıştır. Goethe’nin hayati tehlikesi olan hastalığı, uzun bir istirahat dönemi gerektirmiştir ve Goethe’yi Piyetizm düşüncelerine itmiştir. Aynı zamanda Goethe, mistik ve alşimistik yazılar ve kitaplarla ilgilenmiştir. Aynı dönemde, ilk tiyatro eseri olan Die Mitschuldigen komedisini ele almıştır. Goethe, öğrenimine 1770 yılı Nisan ayında, Strasburg’da devam etmiştir. Bu defa kendini azimle, hukuk eğitimine vermiştir. Aynı zamanda Teolog, sanat ve edebiyat kuramcısı olan Johann Gottfried Herder ile tanışmıştır. Herder, Goethe’yi, Homer, Shekespeare, Ossian gibi yazarların kendilerine özgü dil kullanımlarına, ayrıca halk edebiyatına yönlendirmiştir ve Goethe’nin edebi gelişimine yönelik önemli katkıda bulunmuştur. Daha sonra, Goethe’nin tavsiyesi üzerine Weimar hizmetine alınmıştır. Bu sırada Goethe, başkenti Strasburg olan Alsace bölgesinin doğasından bir hayli etkilenerek, ilk kez doğanın organik olduğunu keşfedip, tabiat bilimine ilişkin teoriler üretmeye başlamıştır. Sesenheim’da yaptığı bir gezinti esnasında, bir papaz kızı olan Friederike Brion’la tanışmış ve ona âşık olmuştur. Goethe, Strasburg’dan ayrılışında bu ilişkiyi bitirmiştir. Daha sonradan Sesenheim Lieder olarak tanınacak olan, Friederike’ye dair yazdığı şiirler ise, “yeni bir lirik çağın” başlangıcı olmuştur. Bu şiirleri, Alman edebiyatında manzumenin ilk örnekleri arasında yerini almıştır. Sesenheimer Lieder, “Anakreontik” dönemine özgü yapay saray aşk söylemleri yerine, içinde yazarının hayat deneyimlerini barındıran, yaşanan birçok şeyi doğrudan işleyen sahici duyguları içeren, belli bir kalıp söylemden sıyrılarak gerçek yaşamı temel alan Yaşantılama Şiirinin ilk örnekleri olmuştur. Goethe, 1771 yılında yaz aylarında hukuk alanında doktora tezini yaparken, üniversite aynı zamanda ona, burs edinme olanağı sunmuştur. 6 Ağustos 1771 tarihinde “yüksek takdir” belgesi almasının temel nedeni, “Positiones Juris” başlığı altında, Latin dilindeki 56 tez olmuştur. 55. tezinde ise, bir çocuk katilinin, ölüm cezasına çarptırılıp çarptırılmamasına ilişkin bir tartışma konusu yaratmıştır. Bu konuyu, sanatsal bir formda, “Gretchen” trajedisinde yeniden ele almıştır. Bu dönemde Gotik sanatla da ilgilenmiştir. Strasburg Katedrali mimarı Erwin von Steinbach’ın üslubundan oldukça etkilenen Goethe, Gotik mimari tarzını, yazıya dönüştürmeye çalışmış ve etkisini yitiren bu üslubun yeniden değerini kazanmasına imkân verecek olan Alman Mimarisi Üzerine adlı makaleyi yazmıştır. Frankfurt’a dönüşünde Goethe, yeni yetişen hukukçuların kısa zamanda ilgisini çeken ve küçük kıskançlıklarına neden olan bir avukatlık bürosu açmıştır. Weimar’a dönüşüne kadar dört yıl boyunca bu büroda çalışmıştır. Goethe için her zaman edebiyat avukatlıktan daha önemli olmuştur. 1771 yılının sonunda ise, “Geschichte Gottfriedens von Berlichingen mit der eisernen Hand” adlı eserini kâğıda dökmüştür. Çalışmasından sonra, 1773 yılında Götz von Berlichingen adlı dramasını yayımlamıştır. Gelecek nesillere kalacak olan bu verimli eseri, çarpıcı bir rağbet görmüş ve Fırtına ve Coşku döneminin temel yapıtı olarak kabul edilmiştir. Ortaçağ etkisiyle, coşkunluk akımı ile işlenmiş bu oyun, dönemin en zengin piyeslerinden biri olmuş ve Ortaçağ’a ilişkin kavramları yeniden su yüzüne çıkarmıştır. Goethe, 1772 yılı Mayıs ayında, babasının teşvik etmesiyle, Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesi’nde asistan olarak göreve başlamıştır. 1772 ve 1773 yılları arasında, tiyatro oyunları ve kitaplarla ilgilenerek Frankfurter Gelehrte Anzeige adlı kültür ve sanat dergisinde eleştirel yazılar yazmıştır. Goethe’nin meslek arkadaşı Johann Christian Kestner, zamanın Goethe’sini şöyle tanımlamıştır: “Goethe, muhteşem hayal gücüne sahip bir dehadır. Kendi ruhunun yaratıcısıdır. Asil bir düşünce tarzına sahiptir. Goethe, tam bir karakter adamıdır. Tuhaftır ve söylemlerinde kendi canını sıkabilecek farklılıklara sahiptir. Tabii ki çocuklarda, bayanların odasında ve diğer birçok kişiye karşı davranışlarında takdir edilmektedir. Hoşuna giden bir şeyi, bir başkasının hoşlanıp hoşlanmayacağını, onun moda olup olmayacağını veya yaşam tarzının buna müsaade edip etmeyeceğini düşünmeksizin yapmaktadır. Tüm zorluklar ise ondan korkmaktadır”. Goethe, yeniden hukuk çalışmalarını ihmal etmeye başlamıştır. Bunun yerine, Antik Çağ yazarlarıyla ilgilenmiş ve arkadaşı Kestner’in nişanlısı Charlotte Buff’a âşık olmuştur. Bu durum, iki ay sonra tehlike arz etmeye başlayınca, Wetzlar’i hemen terk etmiştir. Bir buçuk yıl sonra ise, edindiği bu aşk tecrübesiyle diğer hayat tecrübelerini, Genç Werther’in Acıları adlı romanında su yüzüne çıkmıştır. Aşırı melankoli içeren bu eseri, kısa zamanda, Goethe’yi tüm Avrupa’da tanınır hale getirmiştir. Goethe, kitabın müthiş başarısının ve buna ilişkin olarak, o zamanın gereksinimlerini karşılayan Werther Etkisi’nin sırrını açıklamıştır. Eser, özellikle Avrupa’da yankı uyandırarak, gençlerin aynı yola başvurmasına ve intihara yönelmesine neden olacak kadar gerçekçi bir anlatıma sahiptir. Wetzlar’den dönüşünün ve Weimar’a seyahatinin arasında geçen yıl, Goethe’nin en verimli dönemi olmuştur. Ünlü yapıtı Werther’in dışında, büyük destansı şiirler çok sayıda kısa drama ile birlikte Clavigo ve Stella dramalarını yazmıştır. Goethe, aynı zamanda, Faust serilerini, ilk kez bu dönemde ele almaya başlamıştır. Alman bir şair olan Klopstock’un od üslubundan ve Grek şair Pindaros’un övgü üslubundan yararlanarak, tabiattaki coşkun duyguları, övgü şiirleriyle anlatmıştır. Belirli kalıplardan uzak kalarak, serbest vezinli ses ahengine sahip bu yeni manzumeleri, dünya edebiyatına Goethe kazandırmıştır. Bunlardan en önemlisi, Prometheus olmuştur. Goethe, 1775 yılında, bir banker kızı olan Lili Schönemann ile nişanlanmıştır. Bu ilişki, çevre ve yaşam tarzı açısından, ailelerin uyuşmazlığı nedeniyle yıpranmıştır. Bu nedenle Goethe, kendi idealleri ile evliliğin bağdaşmayabileceği konusunda endişeye düşmüştür. Bu boşluğu doldurabilmek için ise, Cristian ve Friedrich Leopold zu Stolberg-Stolberg kardeşlerin, İsviçre’yi dolaşarak, aylarca sürecek olan seyahat davetini değerlendirmiştir. İlişkiye ara verdikten bir süre sonra Ekim ayında da bu nişanlılık durumu tamamen sona ermiştir. Hayal kırıklığına uğrayan Goethe, 18 yaşındaki dük Karl August tarafından Weimar’a davet edilmiştir. Goethe, 1775 yılı Kasım ayında Weimar’a gelmiştir. Yaklaşık 6000 kişi nüfusa sahip olan başkent Sachsen-Weimar-Eisennach, düşes’in annesi Anna Amelia’nın etkisiyle, kültürel bir şehir haline gelmiştir. Goethe, bu dönemde bir süre politika ile ilgilenmiş ve Dük’ün özel danışmanlığını yapmıştır. İlk kez 1771 yılında ele aldığı Kur’an tefsirleri üzerindeki çalışmalarına burada da devam etmiştir. Özellikle, doğu uygarlığı ile ilgilenen bir tarihçi olan Josef von Hammer’in Kuran çevirisini sürekli olarak okuyan Goethe, Almanya’da İslamiyet’e pozitif yaklaşan ilk edebiyatçı olmuştur. Goethe, aristokrasiye karşı direnerek, 1776 yılında yaz aylarında, dükün danışman kurulunun üyesi olmuştur. Bir sonraki sene, yeni kurulan maden ocağı komisyonuna yönetici olarak seçilerek, 1779 yılında yol yapımı komisyonu yöneticisi; 1782 yılında ise maliye bakanı olarak çalışmaya devam etmiştir. Goethe, işini büyük bir hırsla yapmıştır. Onun temel arzusu, eşzamanlı ekonomik destekle, resmi harcamaları sınırlandırarak, devletin mali durumunu düzeltmek olmuştur. Goethe’nin bakanlar kurulundaki etkileri, edebiyat çevresince oldukça farklı yorumlanmıştır. Bazı yazarlar Goethe’yi köylülerin baskıcı ve ağır vergi yükünden kurtulmaları için çaba gösteren, yenilikçi bir politikacı olarak nitelemiştir. Fakat diğer çevrelerce Goethe’nin, hem ülke çocuklarının Prusya ordusuna zorunlu olarak katılmasından hem de konuşma özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin önlemlerden yana olduğu belirtilmektedir. Bir başka durumda ise Goethe, çaresizlikten evlilik dışı bebeğini öldürmüş olan bir annenin idam cezasına oylamada bulunmuş; daha sonra ise (düşüncesinin aksine) “Gretchen” trajedisinde merhamet dolu davranışını ele almıştır. Fakat buna ilişkin olarak Goethe’nin kişisel görüşü mü olduğu yoksa çoğunluk görüşüne boyun mu eğdiği konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Goethe’nin devlet hizmetindeki aktif çalışmalarının ve gayretinin mükâfatlarını toplamaya başlamıştır. Goethe’ye resmi unvan verilmesinin yanı sıra, 1882 yılında Goethe, önemli bir aristokratik unvana layık görülmüştür. Goethe, Weimar’da geçirdiği ilk on yıl içerisinde, mecmualardaki dağınık bazı şiirlerinden başka hiçbir şey yayımlamamıştır. Günlük işlerinin yoğunluğundan, ciddi edebiyat çalışmalarına çok az zaman ayırabilmiştir. Özellikle, saray festivallerinin düzenlenmesi ve tiyatro oyunları için çalışmıştır. Goethe, 1780 yılında, sistematik olarak bilimsel doğa sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Daha sonra bunları, madencilik, çiftçilik ve kömür işletmeciliği alanlarındaki sorunlarla resmi uğraşlarına uygulamıştır. İlk önceleri başlıca ilgi alanları, Yer Bilimi, Madencilik, Bitki Bilimi (Botanik) ve Osteoloji (Kemik Bilimi) olmuştur. Araştırmalarının sonucunda 1784 yılında, insandaki çene kemiğini keşfetmeyi başarmıştır. Aynı yıl içerisinde ise, Granit hakkındaki makalesini yazmış ve Yeryüzünün Romanı başlıklı kitabını tasarlamıştır. Goethe’nin Weimar’da geçirdiği on yıl içerisindeki en önemli ve en etkileyici ilişkisi, bir saray nedimesi olan Charlotte von Stein ile olmuştur. Goethe’den yedi yaş büyük olan Charlotte, yedi çocuğundan dört tanesini kaybetmiştir ve anlaşmalı bir evlilik yaşamıştır. Goethe’nin yaşadığı sıra dışı aşk ilişkisinin belgeleri yaklaşık 2000 mektubu ve not kâğıdıdır. Bayan Stein’ın mektupları ele maalesef ele geçirilememiştir. Stein bir eğitimci olarak, Goethe’ye birçok katkı sağlamıştır. Ona saray görgü kurallarını öğretmiş, iç huzursuzluğu konusunda onu teskin etmiş ve disiplinini güçlendirmede ona katkıda bulunmuştur. Bunu bir aşk ilişkisinden mi kaynaklanan ya da masumca bir dostluktan mı kaynaklanan davranış olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Birçok yazar, Bayan Stein’ın, Goethe’nin cinsel isteklerini reddettiğini söylemektedir. Psikanalist Kurt Eissler’in görüşüne göre Goethe’nin ilk cinsel deneyimini, 38 yaşında Roma’da yaşadığı iddiasına inanılmaktadır. Bu ilişki, hayal kırıklığına uğrayan Bayan Stein’ın da affedemediği 1786 yılında Goethe’ nin yaptığı gizli Roma seyahati ile sona ermiştir. Goethe’ nin dönüşünden sonra Christiane Vulpius ile başlayan ilişkisi, tamamen bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Her ikisi de, ilk kez yaşlılıkta, yeniden dostane bir ilişki bulmuştur. Goethe, 1786 yılında bunalıma girmiştir. Charlotte von Stein ile ilişkisi giderek artan bir isteksizlik yarattığından, mesleğindeki faaliyetlerini ümit ettiği şekilde yerine getirememeye başlamıştır. Saray yaşantısının zorluklarından rahatsızlık duymaya başlamıştır. Fakat asıl sorun bir kimlik bunalımı içerisine girmiş olmasıdır. Artık kendi ölçütlerinin neler olduğunu bilemeden, kendi kendisiyle çelişir hale gelmiştir. Bu durumu, İtalya’ya yapacağı bir seyahatle sonlandırmayı düşünmüştür. 1786 yılı Eylül ayında sadece hizmetçisi Philipp Seidel’e haber vererek yola çıkmıştır. Amacının ne olduğu bilinmeyen bu gizli seyahat, Goethe’nin görevinden istifa ederek, ancak gelirini kazanmaya devam etmek için Goethe’ye olanak sağlayan bir stratejinin parçası olmuştur. Aynı zamanda, Werther’in dünya çapında tanınan yazarı Goethe, toplumdaki sosyal kontrol olmadan, farklı şekilde hareket edemediğinden, takma bir adla seyahat etmiştir. Verona, Vicenza ve Venedig’deki ikametlerinden sonra, Kasım ayında Roma’ya gelmiştir. Napoli ve Sicilya’ya yaptığı dört aylık gezisinin yanı sıra, Kasım ayının sonuna kadar da Roma’da kalmıştır. Goethe, İtalya gezisi esnasında Roma ve Grek sanatının değişik stillerini, ayrıntılı olarak araştırma fırsatını yakalamıştır. İnsan anatomisi üzerine de kapsamlı çalışmalar yaparak, bilimsel teoriler ortaya atmıştır. Siena, Floransa, Parma ve Milano şehirlerine yaptığı seyahatlerin ardından, iki yıl sonra, Weimar’a geri dönmüştür. Goethe, İtalya’da, Rönesans ve Antik dönemin yapı ve sanat çalışmalarını öğrenmiş ve onlara hayran kalmıştır. Rafael ve dönemin mimarı Andrea Pallodio’ya karşı özel bir hayranlığı olmuştur. Sanat arkadaşlarının yönetimi altında, çizim çalışmalarını büyük bir gururla sürdürmüştür. Goethe’nin yaklaşık 850 çizimi İtalya dönemine aittir. İlk kez o anda, sadece sanatçı olarak değil, aynı zamanda yazar olarak da doğmuş olduğunu kabul etmiştir. İtalya’da edebiyat çalışmalarına da ilgi göstermiş, düzyazı şeklinde önceden mevcut bulunan, kafiye tarzındaki ‘Iphigenie’ çalışmasına yönelmiş, 12 yıl önce başladığı ‘Egmont’ eserini tamamlamış ve ‘Tasso’ adlı tiyatro eserine devam etmiştir. Yazarlığın dışında da bitki bilimi üzerine araştırmalar yapmaya devam etmiştir. Goethe İtalya seyahatinden, köklü bir deneyimler kazandırmıştır. Kendisi bu durumu “yeniden doğuş” olarak nitelendirmiştir. Bu deneyimin sonunda kendini yeniden bulmuş ve gelecekteki faaliyetlerini sınırlandırmak için, karakterine nelerin uygun olacağına dair kararlar almıştır. Bununla birlikte, Goethe, Fırtına ve Coşku dönemini bırakarak, Klasisizme bu dönemde geçiş yapmıştır. Goethe ile birlikte bu dönem Alman edebiyat tarihinde, Klasizm başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Goethe, dönüşünden birkaç hafta sonra, 23 yaşındaki Christiane Vulpius ile bir aşk ilişkisine başlamıştır ve aynı zamanda onu hayat arkadaşı olarak kabul etmiştir. 1789 yılı Aralık ayında oğlu August dünyaya gelmiştir. August’dan sonra dört çocuğu daha olmuş fakat doğmuş olan dört çocuğundan her biri sadece birkaç gün yaşayabilmiştir. Goethe’nin içinde bulunduğu Weimar toplumu, az eğitimli, basit ilişkiler yaşamış olan eşi kabul ettiği kadını içerisine kabul etmemiştir. Çoğunlukla, bu uygunsuz ilişkinin gayrimeşru yanı da eklendiğinde, toplum, onu sıradan ve eğlence düşkünü biri olarak nitelendirmiştir. Goethe ise Vulpius’un doğallığını ve neşeli karakterini sevmiştir. Christiane’nin 1816 yılındaki ölümüne kadar, ‘küçük vamp kadın’ ile olan ilişkisine sahip çıkarak, 1806 yılında yaptığı bir nikâhla onun toplum içinde saygı görmesini sağlamıştır. Goethe, dönüşünden sonra, birçok resmi görev konusunda, dük tarafından affedilmiştir. Kuruldaki başkanlığını ve bununla birlikte siyasi etkisini devam ettirmiştir. Resmi yapı faaliyetlerinin denetlenmesi ve çizim okullarının yöneticiliği olmak üzere kültürel ve bilimsel alanda birçok görev üstlenmiştir. Goethe’nin görevleri arasında, İtalya seyahatinden dönmekte olan dükün annesini getirmek üzere, 1790 yılında Venedik’e yaptığı dört aylık bir seyahat de yer almıştır. Fakat ülkedeki politik ve sosyal yolsuzlukları da keşfetmesi üzerine, hayal kırıklığına uğrayarak, ilk İtalya seyahatinin verdiği hazzı alamamıştır. 1789 yılında, Goethe’nin olumsuz baktığı Fransız Devrimi, Avrupa’yı sarsmıştır. Goethe, ağır hareket edilen yeniliklerden yana olmuştur ve özellikle devrim izinde yapılan güç aşırılıklarından nefret etmiştir; diğer yandan ise, bunu eski rejimin bir kusuru olarak görmüştür. Daha sonra geçmişe uzanarak şunları dile getirmiştir: “Herhangi büyük bir devrimin, asla ulusun değil, tamamen hükümetin hatası olduğuna inandım. Hükümetler, devamlı olarak adalete uygun olup, geliştikleri sürece, devrimler tamamen gereksiz hale gelir; öyle ki onları zamana uygun yeniliklerle karşılarlar ve alt kesimden zorunluluklar diretilinceye kadar, çok uzun süre mücadelede bulunmazlar.” Goethe, 1792 yılında, dükün isteği üzerine, devrimci Fransa’ya karşı ilk ittifak savaşı için düke refakat etmiştir. Üç ay boyunca sefaleti görmüş ve Fransa’nın zaferiyle sonuçlanan bu taarruzla karşı karşıya kalmıştır. Dükalık, 1796 yılında, Basel’in Prusya-Fransa barış antlaşmasına katılmıştır. Bu on yıllık barış dönemi ise, savaş nedeniyle sarsılan Avrupa’da, Weimar Klasik’in en parlak devrinin yaşanmasına imkân sağlamıştır. İtalya seyahatinden sonra Goethe, öncelikli olarak doğa bilimi ile ilgilenmiştir. 1790 yılında, Bitkilerin Morfolojik Yapısının Açıklanması başlıklı denemesini yayımlamıştır. Ayrıca hayatının sonuna kadar ilgileneceği Renk Teorisi üzerine araştırmalarına başlamıştır. Aynı dönemlerde edebi eserleri ise durgun bir döneme girmiştir. Bunun sebepleri, Goethe’nin eski arkadaş çevresinin soğukluğu ve ilgisizliği, devrimin yaratmış olduğu sarsıntı ve Goethe’nin yeni edinmiş olduğu sanat anlayışına tamamen aykırı düşen eserlerinin toplumdaki anlık başarısı olmuştur. 1790’lı yıllardaki eserlerine, dönüşünden sonra kısa bir zamanda oluşturduğu, antik dönemin erotik edebiyat formundaki, Christiane’ye olan tutkusunu içeren ve erotik şiirlerin bir derlemesi olan ‘Roma Ağıtları’ adlı eseri de dâhil olmuştur. İkinci İtalya seyahati, nüktelerin ve Avrupa’nın genel durumu üzerine yazılmış olan mizahi şiirlerin bir derlemesi olan ‘Venedig Epigramları’nın ortaya çıkmasını sağlamıştır. 1792–93 yıllarında Goethe, altı vezin ölçümlü dize şeklindeki ‘Reineke Fuchs’ destanını düzenlemiştir. 1794 yılı yaz aylarında, Jena yakınlarında yaşayan tarih profesörü Friedrich Schiller, çıkarmakta olduğu Horen isimli kültür ve sanat dergisi için, Goethe’ye işbirliği teklifinde bulunmuştur. Her iki yazar da, hiçbir zaman çok yakın bir ilişki içerisine girmeden, geçmişte birçok kez bir araya gelmiştir. Goethe’nin Schiller’in teklifini kabul etmesinin ardından, her ikisi de, en yüksek sanat tarzı olarak Antik döneme yönelmeyi ve bir o kadar da devrim anlayışını reddetme konusunda hemfikir olmuşlardır. Bu, tüm kişiselliği bir tarafa bırakıp, karakter ve çalışma tarzlarıyla birbirinden etkilenerek şekillenen yoğun bir işbirliğinin başlangıcı olmuştur. Her iki yazar da, birbirlerinin eserlerindeki canlı teorik ve pratik kısımlardan yararlanmışlardır. Bu yüzden Schiller, Goethe’nin Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları adlı romanına, eleştirel bir yaklaşımla eşlik etmekte ve ‘Faust’ adlı eserinin devamlılığı için onu cesaretlendirmiştir. Goethe de, Schiller’in Wallenstein adlı eserine etkide bulunmuştur. Goethe bu dönemde, bilinen eserlerinin yanında, Alman Göçmenlerin Sohbetleri adlı eserini ve dönemin güncel olaylarını, altı ölçülü dize şeklinde ortaya koyan epik şiiri Hermann ve Dorothea’yı yazmıştır. Bu eseriyle Goethe, ‘klasik’ okur başarısını elde etmiştir. Bununla birlikte,’ Hazine Avcısı’ ve ‘Büyücü Çığlığı’ adlı en tanınmış baladlarını bu dönemde üretmiştir. Goethe’ nin damgasını vurduğu Weimar Klasik dönemi, 1805 yılında Schiller’in ölümü ile sona ermiştir. Goethe, 1805 yılında Schiller’in ölümünü büyük bir kayıp olarak nitelendirmiştir. Buna ilişkin olarak, Erizipel ve böbrek rahatsızlıkları geçirmiştir. Yol arkadaşının kaybının yanı sıra, Goethe’nin hayatında iz bırakan bir diğer dönüm noktası da Napoleon Bonaparte ile baş gösteren savaş olmuştur. Goethe, düküyle beraber dilenerek ve iltica edecek bir yer arayarak, Almanya’yı dolaştıklarını zihninde canlandırmıştır. Christiane ile olan sağlam evliliği, 1807 yılında, Jena’daki kitap satıcısı Fromman’ın bakıcısının 18 yaşındaki kızı Minna Herzlieb’e karşı ilgisinin artmasına engel olamamıştır. Son romanı ‘Gönül Yakınlıkları’ dönemin iç deneyimlerinin izlerini taşımaktadır. Goethe, çok yönlü evrensel bir deha olmayı çok arzu ediyordu, fakat bunun için deneyim bilgisinin milyonlarca kafası olan ejderhasına boyun eğmek zorunda olduğunu biliyordu. Buna rağmen, 1806 yılından itibaren, eserlerinin yeni bir derlemesini hazırlamıştır. Bu sebeple, ‘Faust’un ilk cildini de sonunda tamamlamayı başarmıştır. Goethe, 1809 yılında, bir otobiyografi ele almaya başlamıştır. Bir yıl sonra ise, çok uzun süredir yazdığı ‘Renk Teorisi’ adlı eserini yayımlamıştır. Yurtdışının ve tüm çağların edebiyat araştırmasını yapmıştır. Halk, Fransız egemenliğine karşı başkaldırırken, Goethe, zihnen Yakın Doğu’ya yönelmiştir. Arapça ve İran dili öğrenimine başlamış, Kuran’ı hatmetmiş ve İranlı şair Hafis’i okuma fırsatı bulmuştur. 1805’ten beri oğlunun öğretmeni olan Friedrich Rimer sekreter olarak kısa zamanda Goethe’nin vazgeçilmezi olmuştur. Carl Friedrich Zelter ile otuz yılı aşkın bir süredir devam etmiş olan uzun bir mektuplaşma dönemine girmiştir. Bu mektuplaşma sayesinde Goethe, ondan sadece müzik konusunda değil, dostluk bağlamında da çok şey öğrenmiştir. Goethe, 1814 yılında, Rhein ve Main çevrelerine seyahat etmiştir. Goethe’nin tavsiyesi üzerine ve huzurunda, birkaç hafta sonra evlenen banker Johann Jakob von Willemer ve ortağı Marianne Jung ile Frankfurt’da karşılaşmıştır. Goethe her ne kadar 65 yaşında olsa da, Marianna’ya âşık olmuştur. Marianna, onun edebiyat ortağı ve tanrıçası olmuştur. Goethe, bir sonraki yıl Willemer’leri tekrar ziyaret etmiştir; bu, memleketini son görüşü olmuştur. Willemer’lerin daha sonraki davetine karşılık vermemiştir. Fakat devamında, ‘Doğu-Batı Divanı’ adlı eserini tamamlayana kadar, ‘Gül ve Bülbül, Aşk ve Şarap’ adlı şiirlerin dizeleri ortaya çıkmıştır. Daha sonra Marianna, bu aşk şiirlerinin büyük bir kısmının ilhamını kendisinden aldığını iddia etmiştir. Goethe’nin eşi Bayan Christiane, uzun süren rahatsızlığının ardından, 1816 yılında vefat etmiştir. Goethe, 1817 yılında, saray tiyatrosu yöneticiliğinden istifa etmiş, bu dönemden itibaren, Goethe’nin sağlığı ile gelini ilgilenmeye başlamıştır. Bu yıllarda ‘Bitki Bilimi Öğreniminin Tarihçesi’ adlı eser ortaya çıkmıştır. Bunu 1824 yılına kadar, Morfoloji, Jeoloji ve Mineroloji alanlarına ilişkin fikirler başta olmak üzere, Genel olarak Doğa Bilimlerine Dair başlıklı eserinin serilerindeki fikirler takip etmiştir. Ayrıca Goethe bu dönemde, ilk kez 1813 yılının başlarında Tahran’ı ziyaret etmiş olan doğa bilimcisi Heinrich Cotta ile iletişim kurmuştur. Goethe, Karl Friedrich Reinhard ve Kapsar Maria von Sternberg ile arkadaşlığını sona erdirmiştir. Kendini ara sıra ‘Urworte Orphisch’ adlı şiirinde son bulan gizemli düşüncelere adamıştır. Günlüğü ve uzun süredir muhafaza ettiği notları, Goethe’ye ‘İtalya Seyahati’ adlı eserini tamamlama fırsatı sunmuştur. 1821 yılında ise bunu küçük çaptaki romanlarının bir derlemesi olan ‘Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları’ başlıklı eseri takip etmiştir. Goethe, 1823 yılında, kalp zarı iltihabı (Perikarditis) hastalığına yakalanmıştır. İstirahatinden sonra kendini manevi anlamda eskisinden daha canlı hissetmiştir. İhtiyar Goethe, Karlsbad’da annesiyle beraber tanımış olduğu 19 yaşındaki Ulrike von Levetzow’a evlenme teklifinde bulunmuştur. Yaşadığı hüsranı, eve dönüş yolculuğunda ruhundan kopan ‘Marienbad Ağıdı’ adlı eseri ile kâğıda dökmüştür. Daha sonra iç dünyasında ve çevresinde daima sessizliği ve sakinliği tercih etmiştir. ‘Faust’ eserinin ikinci bölümünü tekrar ele almıştır. Kendisi hemen hemen hiç yazmamış, fakat yazdırmıştır. Böylelikle Goethe, yalnızca geniş kapsamlı bir mektuplaşma ile kalmamış, aynı zamanda bilgisini ve yaşam tarzını, geçmişe dayanan bu görüşmelerde, sadakatli genç şair Johann Peter Eckermann’a emanet etmiştir. 1828 yılında, Goethe’nin oğlu, Karl August hayatını kaybetmiştir. Goethe, oğlunun ölümüne Roma’dayken katlanmak zorunda kalmıştır. Aynı yıl içerisinde, ‘Faust’ eserinin ikinci bölümünü tamamlamıştır. Faust, onun için, yıllar boyu en önemli şeyi oluşturan, biçimsel olarak bir sahne eseri, fakat hemen hemen hiç sahnede sergilenemez, fantastik bir resim tabakası olmasından önce birçok şiiri gibi büyük anlama sahip olan bir eserdi. Goethe son olarak, Georges Cuvier ve Etienne Geoffroy Saint-Hilaire isimli iki paleontolog arasındaki tartışmaya katılmıştır. Renk Teorisi adlı eseriyle de hiçbir şekilde açıklayamamış olduğu Gökkuşağı gibi, Yer Bilimi (Jeoloji) ve Evrimcilik konuları da Goethe’yi uğraştırmıştır. Aynı zamanda bitkilerin nasıl yetiştiği konusuyla ilgilenmeyi de bırakmamıştır. Goethe, ölümünden birkaç hafta önce, Ferdinand Wackenroder’a şunları yazmıştır. ‘Çok çeşitli yollarla, bir veya aynı kurala bağlı kalarak, hangi yolla bitkilerin başkalaşım (metamorfoz) geçireceği, yaşamın organik-kimyasal değişmesine yaklaşmanın ne derece mümkün olacağı konusu ile büyük ölçüde ilgileniyorum. Yalnız, bitkilerin ışığa karşı tepki göstermeleri gibi, bitki kökleri tarafından emilen nemin onun tarafından değiştirilmesi bana açık görünüyor, bundan ötürü, iskotoları şişiren rüzgârın türünü daha yakından net bir şekilde görmede, sizin masumca karşı çıktığınız istek ortaya çıktı.’ Goethe, 22 Mart 1832 tarihinde hayata veda etmiştir. Tam olarak bilinmemesine rağmen kalp krizinden öldüğü düşünülmektedir. Son sözlerinin “daha fazla ışık” ifadesi olduğu tartışmaya açık kalmıştır. Bu ifade, söz konusu dakikada ölüm yatağında iken, Goethe’nin yanında olmayan doktoru Carl Vogel’e ulaştırılmıştır. Goethe, 26 Mart’da Weimar Mezarlığında toprağa verilmiştir. Goethe’nin kendisinden sonra gelen Alman şair ve yazarlara etkisi her yerde geçerliliğini korumaktadır. Romantik dönemin şair ve yazarları, Fırtına ve Coşku döneminin duygu aşırılığından yola çıkmışlardır. Franz Grillparzer Goethe’yi, birçok kez kendine örnek almıştır ve bununla, estetik alışkanlıkların yanı sıra her türlü siyasi Radikalizm (Köktencilik) karşısında temkinli duruşunu sergilemiştir. Friedrich Nietzsche tüm hayatı boyunca Goethe’ye hürmet etmiştir ve özellikle halefi olarak, bunu Hıristiyanlığa ve Almanya’ya ilişkin kuşkucu davranışlarında ortaya koymuştur. Hugo von Hoffmanstahl 1922 yılında şunları yazmıştır: “Goethe, eğitim temeli olarak tüm kültürü teşkil etmektedir” ve “Goethe’nin düzyazıdaki sözlerinden, bugün belki tüm Alman Üniversitelerinden olduğundan daha fazla okuma geleneği türeyecektir.” Goethe’nin eserlerine ilişkin birçok makale kaleme alınmıştır. Thomas Mann ise Goethe’ye karşı yoğun sempati duymuştur. Sadece yazar kimliğine değil, aynı zamanda tüm alışkanlıkları ve karakter özelliklerine hayran kalmıştır. Thomas Mann da Goethe hakkında makale ve denemeler yazmıştır ve 1932 ile 1948 yıllarındaki Goethe yıldönümü kutlamalarına ilişkin can alıcı konuşmalarda bulunmuştur. Lotte in Weimar isimli romanında Goethe’yi yaşatmıştır ve Doktor Faustus adlı romanla Faust serilerini yeniden ele almıştır. Genç Werther’in Yeni Acıları romanında, 1970’li yıllarda Almanya’daki Werther denklemini yeniden kurgulamıştır. Goethe’nin sayısız şiiri, şairin sanat şarkılarının gelişmesine destekte bulunması suretiyle, özellikle 19. yy bestecileri tarafından bestelenmiştir. Müzikal anlamda en yaratıcı Goethe yorumcusu, aralarında popülerliğe ulaşmış olan Heidenröslein, Gretchen Çıkrık Başında ve Gürgen Kralı adlı şiirlerin bulunduğu, yaklaşık 80 Goethe bestesiyle Franz Schubert olmuştur. Goethe ile kişisel olarak tanışan Felix Mendelssohn Bartholdy, İlk Cadılar Bayramı baladını bestelemiş, aynı şekilde Hugo Wolf da Wilhelm Meister ve Doğu-batı Divanı’ındaki diğer şiirleri ele almıştır. Faust, Goethe’nin butün eserlerinin bir birleşimi olarak kabul edilir. 1790 yılından itibaren, Friedrich Schiller ile birlikte ortak ve dönüşümlü bir şekilde, içeriksel ve biçimsel olarak, Antik kültür anlayışı üzerinde yoğunlaşarak, Weimar Klasik’in en önemli temsilcisi olmuştur. Goethe, aynı zamanda, yurtdışında da Alman edebiyatı’nın temsilcisi olarak kabul edilmiştir.

ESERLERİ: Balladlar , Şiirler , Toplum Türküleri , Annette’in Kitabı , Tatlı Ksenia’lar, Batı Doğu Divanı , Sevgi Üçlemesi , Faust, Götz von Berlichingen , Clavio , Egmont , İphigenie Tauris’te , Torquato Tasso , Aşığın Kaprisi , Stella , Pandora , Kardeşler , Prometheus , İlettiğimiz Şey , Muhammet (tamamlanmamıştır) , Suç Ortakları , Akhilleus , Halk Generali , Elpenor (tamamlanmamıştır) , Duygululuğun Zaferi, Genç Werther’in Acıları , Wilhelm Meister’in Tiyatroculuğu , Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları , Wilhelm, Meister’in Yolculuk Yılları , Ruh Yakınlıkları, Günlük , İsviçre Mektupları, İtalya Yolculuğu , Fransa Seferi , Mainz Kuşatması , Kendi Hayatımdan Şiir ve Gerçek , Yıllık, Herman ile Dorothea , Oyuncular İçin Kurallar , Alman Göçmenlerinin Anlatıları, Bitkilerin Değişimi Üzerine Deneme , Renkler Kuramı Üzerine , Çene Aracıl Kemiğ

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com