EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)

 
Separation-1896 – Edvard MunchEkspresyonizm veya Dışavurumculuk, doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyılda ortaya çıkan bir sanat akımıdır. İzlenimciliğe tepki olarak doğan bir akımdır. Politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya’da pozitivizm ve naturalizm ve empresyonizm akımlarına karşı olarak ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içermektedir. Ayrıca kuzeyli, Cermen halk sanatı biçimleri ve kabile sanatları da etkilendiği diğer kaynaklardır. Ekspresyonist sanatın amacı, sanatçının duyguları ve iç dünyasını renk, çizgi, düzlem ve kütle aracılığıyla dışavurmasıdır. Bu duyguları daha iyi yansıtabilmek için sanatçı geleneksel kuralların dışına çıkarak gerçeğin biçimini bozma yöntemini kullanarak öznel duygularına dayanarak sanat üretmektedir. Ekspresyonizm bu terim kullanılmadan önce de sanatta ifade edilmekteydi. Örneğin Ispanya’da ressam El Greco ve Alman rönesans ressamı Matthias Grünewald içerikleri dışavurumculuk öğelerinden oluşmuş sanat eserleri vermekle beraber dışavurumculuk sıfatı sadece XX. yüzyil sanat eserlerine verilmektedir. Dışavurumculuk resim, heykelcilik, mimari, edebiyat, tiyatro, muzik, film gibi birçok sanat çeşitlerinde yer almaktadır. Ekspresyonist resim bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içermektedir. Edward Munch’un Çığlık adlı tablosu, bu akım için çok güzel bir örnektir. Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat etmek gerekmektedir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgulamaktadır. Önemli dışavurumcu ressamlar arasında Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka sayılmaktadır. Ekspresyonist mimaride 1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya’da etkisini göstermiştir. Akım bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralellik taşımaktadır. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir. Bruno Taut’un 1914de Köln’deki “Werkbund Sergisi” için hazırladığı “Cam Pavyon” ve Erich Mendelsohn’un 1921’de bitirilmiş olan Potsdam’da bulunan “Einstein Kulesi” ve Hans Poelzig]’in tiyatro direktörü Max Reinhardt icin hazırladığı Berlin’deki “Grosse Schauspielhaus” tiyatrosu iç dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın önemli örnekleri olarak bilinmektedir Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır. Ekspresyonist sanat 1933 yılında nazi yönetiminin Almanya’da başa geçmesiyle 5 yıl sonra yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur. 1960’lı yıllarda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilmektedir. Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürmektedir. Ekspresyonist heykelcilik sanatçılarından en bilineni Ernst Barlach ‘dir. Erich Heckel gibi bazı ressamların da dışavurumcu heykel çalışmaları bulunmaktadır. Ekspresyonist edebiyat denince akla Franz Kafka tarafından Almanca yazılmış romanlar gelmektedir. Genel olarak konuşulan lisanı Almanca olan ülkelerde dışavurumcu şiir de büyük gelişme göstermiştir. Bunlar arasında Georg Trakl, Georg Heym, Ernst Stadler, Gottfried Benn ve August Stramm en çok etkili olanlardır. Ekspresyonist müzik bir müzik türü olarak XX. yüzyılın en önemli müzik akımlarından biri olmakla beraber bu akımı tam olarak tanımlamanın çok zor olduğu ifade edilmektedir. ‘İkinci Viyana Ekolu’ adı altında müzik bestecileri Arnold Schoenberg ile öğrencileri Anton Webern ve Alban Berg ekpresyonist adını verdikleri müziksel parçalar bestelemişlerdir. Ayrıca çok “ahenksiz ” müzikleri ile şuuraltı, “içsel gereklilik” ve “acı çekme” duygularını ifade etmeye çalışmalarıdır. Schoenberg’in ‘Orkestra İçin Beş Parça’ eseri, ‘Bekleyiş’ monodraması ve Mesut el dramatik eseri; Alban Berg’in Wozzeck operası ekpresiyonist yapıtlara iyi örneklerdir.

TEMSİLCİLERİ
Georges Rouault
Max Beckmann
Oskar Kokoschka
Otto Dix
Ernst Ludwig Kirchner
Edvard Munch
El Greco
Matthias Grünewald
O’Neil
Franz Kafka
T.S. Eliot
J. Joyce

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com